Yazılarımı genellikle insan odaklı olgular, kavramlar üzerine kaleme almaya çalışıyorum. Bu yazımda da siz değerli okuyucularımı özeleştiri yapmaya davet ediyorum.
“Çok kibirli olursan, her aptala kanarsın
Özverili olursan, her gün ayrı yanarsın
Alçak gönüllü olmak, yakışır her insana
Yüksekten uçup yere, çakılana baksana”
Atakan Korkmaz
Yazılarımı genellikle insan odaklı olgular, kavramlar üzerine kaleme almaya çalışıyorum.
Bu yazımda da siz değerli okuyucularımı özeleştiri yapmaya davet ediyorum. Sizlerin tespit ve teşhisleri doğrultusunda yazılarımı kaleme alırken benimde kendimi özeleştiri konusunda kontrol etmek için bir fırsat olacaktır düşüncesi ve ümidi içerisindeyim dedikten sonra gelelim bu haftaki yazımıza.
Adamlık, Barış Manço' nun dediği gibi "Yaz dostum güzel sevmeyene adam denir mi?" diye başlar. Burada fiziki güzellikten bahsetmiyorum, ruh güzelliğinden ve öneminden bahsediyorum. Yani adam dediğin güzel sevendir, güzel konuşandır, güzel davranandır, güzel düşünendir. İnsanlara insanca değer vermek adamlıktır. İnsanlara tepeden bakmakla, onları küçük görmekle adam olunmaz. Adamlığın tanımı mütevazılıktır.
Yaz dostum...
İnsanlar büyük yönetici olabilirler, büyük işadamı olabilirler, büyük sanayici olabilirler, büyük sermaye sahibi olabilirler, büyük siyasetçi de olabilirler ama bu sıfatlara sahip olmakla hiçbir zaman büyük adam olunmaz.
“Küçük dağları ben yarattım” edası ile gururlu, kibirli bir şekilde oturması, kalkması, yüz ifadesi, ses tonu, bakışları, giyim tarzı ile karşısındaki insanı hor görerek de büyük adam olunmaz.
Adamlık;
Mütevazılık ile olur,
Alçak gönüllülük ile olur,
Kibirlenmeden gururlanmadan olur,
Ahlâkî kuralları benimseyerek ve özümseyerek olur.
Mütevazılık, fakirden çok zengine, memurdan çok amire, cahilden çok âlime, halktan çok siyasetçiye lazım olan sosyal bir olgudur.
Acaba ne kadar mütevazıyiz alçak gönüllüyüz, hiç düşündük mü peki?
Kibrimiz veya gururumuz alçak gönüllüğümüzü bastırıyor mu?
Alçak gönüllü olmak ne kaybettirir bize.
Hepimiz alçak gönüllüğün anlamını biliriz ama uygulamaya gelince yapamayız.
Sabah yolda gördüğümüz her hangi birisine gülümsemek, bir selam vermek günaydın demek çok mu zor?
Yaşlı birine yardım etmek, gönlünü almak çok mu zor?
Çok zengin olmak birisine yardım etmemize, gönlünü almamıza engel mi?
Maddi olarak zengin olmak karşımızdaki insanın karşısında böbürlenmemizi mi gerektirir? Kendi çıkarımız için mi yardım etmeliyiz birilerine?
Kim bu dünyada baki kalacak?
Birilerini memnun edince en az bizimde onlar kadar memnun olacağımızı düşünebiliyor muyuz?
Belki içimizde birçok alçak gönüllü insan var.
Kendisini yüksek görmeyen mütevazı insan var.
Asla sözüm onlara değil. Mütevazı ve alçak gönüllü davranarak, bir insanın yüzüne tebessüm gelmesini sağlıyorsak ve bunun sebebi de biz isek bundan büyük mutluluk olabilir mi?
Hz. Mevlana’nın asırlar öncesinden günümüze kadar gelen önemli miraslarından biri de yedi öğüdüdür.
Ölümünden sonra yaklaşık sekiz yüzyıl geçmesine rağmen hoşgörünün sembolü olan Hz. Mevlana unutulmamış, felsefesi kaybolmamıştır.
Gerek kişisel gerekse toplumsal pek çok problemin reçetesi olan bu yedi altın öğüt şöyledir:
Cömertlik ve Yardım Etmede Akarsu Gibi Ol
Şefkat ve Merhamette Güneş Gibi Ol
Başkalarının Kusurlarını Örtmede Gece Gibi Ol
Hiddet Ve Asabiyette Ölü Gibi Ol
Tevazu Ve Alçak Gönüllülükte Toprak Gibi Ol
Hoşgörülülükte Deniz Gibi Ol
Ya Olduğun Gibi Görün, Ya Göründüğün Gibi Ol
Kısacası; “Allah için mütevazı olanı Allah yüceltir. Böbürleneni Allah alçaltır. Allah'ı çok ananı Allah sever” Hadis-i Şerifi, düşüncelerimize ve gönlümüze yansımalıdır.
‘’Kıymetli şeyler her zaman yukarı doğru uzanılarak elde edilemez. Bazen eğilip almayı da denemek gerekir ‘’ sözü bana göre anlatmak istediklerimin adeta bir özetidir diyebilirim.
Konuyu günümüzdeki sosyolojik gerçeklik bakımından ele almak istedim.
Buradan anlatmaya çalıştığım, hayatın sosyolojik gerçekleridir.
Anlayana ne güzel bir kelimedir; Mütevazılık.