Anadolu topraklarında binlerce yıldır kullanılan ve bizlere ilham veren nesilden nesile aktarılan öyle güzel hikâyeler, öyle güzel öyküler, öyle güzel kıssalar var ki.

Kısaca özetleyecek olursak hem anlaşılması zor olan konular bu güzel hikâyelerle, öykülerle daha kolay ve anlaşılır hale geliyor, hem de hikâyelerin, öykülerin sonunda ahlaki bir değer kazandırma özelliği bulunuyor.
 

Şunu da asla unutmayalım:
Bu hikâyelerin ve öykülerin gerçek olup olmadıklarının hiçbir önemi yoktur.
Çünkü birçoğunun yüzlerce yıllık efsanelere dayandığı ifade edilir. Bununla birlikte, bahsettiğim hikâyeler o kadar güçlü ve ilham vericidir ki, okuyunca birçoğu bizleri düşündürürken, bazen sözün bittiği yerde olduğumuzu fark ediyoruz.
Her hafta olduğu gibi bu haftada hafızalarımızı tazelemek adına birçoğumuzun okuduğu, bildiği ve yeri geldiğinde anlattığı iki güzel kıssayı siz değerli okuyucularımla paylaşacağım.
 

Her zorluğun bir çözümü vardır;
Yüzlerce yıl önce bir kasabada, küçük bir işletme sahibinin bir tefeciye yüklü miktarda borcu vardı. Tefeci çok yaşlı ve itici görünümü olan bir adamdı. Kadere bakın ki, bu çirkin görünüşlü tefeci alacaklı olduğu işletme sahibinin kızından hoşlanıyordu.
Tefeci işletme sahibine, kızıyla evlenme karşılığında borcunu tamamen silecek bir anlaşma teklif etmeye karar verdi.
Söylemeye gerek yok, bu teklif işletme sahibinin tiksinti dolu bir bakışıyla karşılandı. Ancak çaresiz kalan işletme sahibi nefret etse de tefecinin bu teklifini kabul etti.
Bunun üzerine tefeci, bir torbaya biri beyaz biri siyah iki çakıl taşı koyacağını söyledi.
Kızın daha sonra torbaya uzanması ve iki taştan birini alması gerekecekti. Kızın çektiği taş siyah çıkarsa borç silinecek, ama tefeci de kızla evlenecekti. Taş beyaz çıkarsa, borç silinecek ama kız tefeciyle evlenmek zorunda kalmayacaktı.
İşletme sahibinin bahçesinde, tefeci yerden iki çakıl taşı aldı. Ancak hile yapıyordu. Siyah çıkmasını garantilemek için hızla iki çakıl taşını da siyah olarak aldı.
Onları alırken işletme sahibinin kızı tefecinin bu hilesini, yani iki siyah çakıl taşı aldığını, beyaz taş almadığını ve ikisini de torbaya koyduğunu fark etti.
Daha sonra tefeci kızdan çantaya uzanmasını ve bir tane seçmesini istedi.
Kızın ne yapabileceği konusunda doğal olarak üç seçeneği vardı:
Çantadan bir çakıl taşı almayı reddedecekti.
Her iki çakıl taşını da çantadan çıkarıp, tefeciyi hile yaptığı için ifşa edecekti.
Siyah olduğunu bile bile çantadan bir çakıl taşı alıp, babasının özgürlüğü için, kendini feda edecekti.
Kız torbadan bir çakıl taşı çıkardı ve bakmadan önce ‘yanlışlıkla’ diye diğer çakılların ortasına düşürdü. Tefeciye dedi ki;
“Ah, ne kadar beceriksizim. Neyse ki, kalanın rengine bakarak düşürdüğüm taşın hangi renkte olduğunu anlarız.”
Torbada kalan çakılın siyah olduğu belliydi; tefeci yalanı açığa çıkmaması için kızın düşürdüğü çakılın beyaz olduğunu kabul etmek zorunda kaldığı gibi, kızın babasının borcunu da silmek zorunda kaldı.
 

Hikâyeden çıkarılacak ders şudur:
Zor bir durumun üstesinden gelmek ve bir seçim yapmanız gerektiği anlarda düşündüğünüz tek seçeneğe teslim olmayın. Her azman alternatif bir çıkış yolu vardır.
 

Bağlı olmasa bile;
Adamın biri hayvanat bahçesini gezmeye gitti. Fillerin olduğu bölüme geldiğinde ilginç bir manzara ile karşılaştı: Fillerin hiç biri ne kafesteydi ve ne de onları sabit bir yere bağlayan zincirleri vardı.
Zincirsiz oldukları halde, onları o dar alandan kaçmaktan alıkoyan tek bir şey vardı; ilginç ama dikkat; O güçlü filleri kaçmaktan alıkoyan tek bağ; filin bacaklarından birine bağlı hiç de çok güçlü olmayan bir “ip” parçasıydı.
Adam fillere bakarken, fillerin neden güçlerini sadece ipi kırmak ve kamptan kaçmak için kullanmadıkları konusunda tamamen kafası karışmıştı. Oysa filler bunu kolayca yapabilirlerdi ama onların bunu hiç denemediklerini gördü.
Meraklı misafirimiz bu sorunun cevabını öğrenmek için oradaki bir fil eğitmenine, fillerin neden orada öylece durduklarını ve neden hiç kaçmaya çalışmadıklarını sordu.
 

Fil eğitmeni şöyle cevap verdi:
“Onlar çok küçükken ve çok daha küçükken onları bağlamak için aynı boyda ve aynı güçte ip kullanırız. O ip o yaşta onları tutmak için yeterlidir. Büyüdükçe, ayrılamayacaklarına inanmaya şartlanırlar. Bu şartlanmanın sonucu olarak aynı ipin kendilerini hâlâ tutabileceğine inanıyorlar, bu yüzden asla kurtulmaya çalışmıyorlar.”
Fillerin bahçeden kaçmamalarının tek nedeni, zamanla bunun mümkün olmadığı inancını benimsemeleriydi.
 

Hikâyeden çıkarılacak ders şudur:
Dünya seni ne kadar tutmaya çalışsa da, her zaman başarmak istediğin şeyin mümkün olduğu inancıyla devam et. Başarılı olabileceğine inanmak, onu gerçekten başarmanın en önemli adımıdır.