Dedikodu yapmak, iftara atmak, gıybet etmek!
Günümüzde adeta çağın hastalığı haline geldi.
Ve bu hastalığın ne teşhisi var, nede tedavisi var.
Başı ağır, kulağı sağır olmayanlar.
Dedikodu yapanlar;
Vicdanınız nerede?
Fıtratınız mı bozuldu yoksa?
Öyle dedikoducular var ki.
Onlar için hastane, kahvehane, okul, cami, düğün evi, cenaze evi hiç fark etmez.
Yeter ki dedikodu olsun! Hiç tanımadıkları, konuşmadıkları, bilmedikleri, hayatlarında hiç görmedikleri, sohbet etmedikleri, bir bardak çayını bile içmedikleri biri hakkında bilmiş gibi, görmüş gibi, tanımış gibi dedikodularını yaparlar sanatlarını icra ederler.
Anlatan yalan yanlış anlatır, dinleyen de aslı astarı var mı yok mu sormaz.
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diyerek iftirayı-dedikoduyu severek dinler.
Adam beş vakit namaz kılıyor, sonra dedikodu yapıyor, iftara atıyor, gıybet ediyor.
İstediğin kadar inançlıyım de. Namaz kıl, oruç tut, hac’ca, umreye git dedikodu yaptıktan sonra yaptığın ibadetlerin hiçbir faydasını göremezsin. Kur’an ve Sünnet merkezli bir hayattan uzaklaşınca, hayatımızın büyük bir bölümünü başkalarını çekiştirerek geçiriyoruz. Konuşmalarımızın neredeyse yüzde 80’i dedikodu ekseni etrafında dönüyor.
Dedikodu insanın olduğu her yerde var olan bir olgu. Böyle olunca da dedikodunun, iftira atmanın tarihi insanlığın konuşmaya başlamasıyla yaşıt olduğu söylenebilir.
Bizim toplumumuzda dedikodunun bu kadar yaygın olması da sanırım kültürümüzün okumaktan çok duyumlara dayalı olmasından kaynaklanıyor.
Sevmediğimiz birisine zarar vermek mi istiyoruz.
Allah korkusu yoksa dilin de kemiği yok aklına geleni söyle.
Senden başarılı mı, senden önde mi, senin rakibin mi? Hiç affetme vur abalıya.
Dedikodu yapanlara, gıybet edenlere engel olamıyorsak aramıza mesafe koyalım.
"Dedikodu" ya da "Gıybet" her ne kadar kötü ve aşağılık bir eylem olarak görülse de, aslında herkesin yaptığı ve zevk aldığı bir aktivite!
Bu konuda Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler o kadar açık ve nettir ki;
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat Suresi 12. Ayet)
Yine Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Yüce Allah (c.c.) Musa Peygamber’e şöyle seslenir: “Ey Musa!.. Şunu bil ki, dedikodu edip de tövbe ederek Allaha yönelen kimseler (öbür dünyada) Cennete en son gireceklerdir. Dedikodu etmekte ayak diretenler ise (öbür dünyada) Cehenneme ilk girenler olacaktır.”
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in(s.a.v) Hadis-i Şeriflerinden yola çıkarak.
Dedikodu ve Hz. Musa aleyhisselam kıssanı anlatalım ibret alalım.
“Mısır’a aylardır yağmur yağmamaktadır.
Hz. Musa kavmi ile birlikte yağmur duasına çıkar.
Günlerce, haftalarca yağmur için dua edilmektedir ama dualara rağmen yağmur yağmamaktadır. Kitap sahibi bir Peygamberin, Hz. Musa’nın duası kabul edilmemektedir. Halk şaşkındır. Hz. Musa şaşkın!
Hz. Musa Sina dağına çıkmaya karar verir.
Vardır sebebi, vardır Allah’ın bildiği bir şey yoksa niye Peygamberinin duasını kabul etmesin ki? Sina dağına çıkar ve yaratanına sorar;
-Ey Allah’ım neden dualarımız kabul edip niye yağmur yağdırmazsın?
-Ey Musa der kavminin arasında dedikoducu vardır, dedikodu vardır.
-Ben sana demedim mi dedikodunun, dedikoducunun benim katımda yeri yoktur diye?
-İşte bu yüzden dualarınızı kabul etmiyorum.
-Kimdir o der bana göster Allah’ım onun cezasını vereyim.
Allah Hz. Musa’ya seslenir.
Ey Musa, ben sana dedikoduculuğu yasak kıldım diyorum, sen benden, sen yaratıcından dedikodu yapmasını istiyorsun, bu ne cüret!
-Hata ettim, affet Allah’ım der bu naçiz kulunu!
Sina dağından geri dönen Hz. Musa, olanları anlatır ve dedikodu yapan kimse ortaya çıkıp tövbe etmesini ve Allah’ın kendisini bağışlaması için dua etmesini söyler.
O kişi ortaya çıkar, tövbe eder, Allah’ın kendisini bağışlaması için dua eder
Bu olayın akabinde tekrardan yağmur duasına çıkılır, Hz. Musa ve kavmi yağmur duası ederler ve anında bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlar.”
Bu hikâyeden, kıssadan hisseden çıkaracağımız çok ders var.
Ben kıssayı anlattım, hisseyi anlayanlara havale ediyorum.
Dedikodu, gıybet ve iftira sevgi, saygı ve güven duygularını sarsar, toplumda fitne çıkmasına sebep olur, insanları birbirine düşürür düşmanlıklara sebep olur.
Dedikoduculuk, iftira atmak, gıybet etmek bereketsizlik ve uğursuzluk getirir.
Son olarak şunu söyleyeyim
"Bir şey mi duydunuz, kulağınıza bir şey mi geldi?
İçinizde kalsın ve sizinle birlikte ölsün. Güçlü olun, sizi şişirip patlatmayacaktır."
Dedikodusuz sevgi, saygı ve cesaret dolu günler diliyorum.