Büyük İskender; Hiçbir konuda kendisini uyarmayan Vezirine: “Sana ihtiyacım yok” der, Vezir: "Neden hükümdarım?" der, İskender: "Çünkü ben bir beşerim. Bu kadar süredir benim tek bir hatama bile rastlamadıysan cahilsin demektir. Rastlayıp da örtbas ettiysen hainsin demektir!”

M.Ö. 336–323 yılları arasında Makedonya Krallığı yapan, Balkanlar'dan günümüz Pakistan'ına kadar devasa bir imparatorluğa hükmeden Büyük İskender kendisini uyarmayan vezirini cahil ve hain diyerek görevinden uzaklaştırıyor. Biz ise, yıl olmuş M.S. 2025 eleştiriye tahammülü olmayan, hatalarını kabul etmeyen bazı zevatların karşısında çıkarlarımız ve menfaatlerimiz için bırakın hatalarını söylemeyi, eleştirmeyi karşılarında el pençe divan duruyoruz,  hatalarını ört bas etmeye çalışıyoruz. Ne kadar acı değil mi?

“Dost, gereksiz öven değil, hatalarını nazikçe gösterendir.”
Bakıyorum da birilerine yaranmak, onların sevdiklerini sever gibi görünmek, kusurlarını örtmek, her yaptıklarını alkışlamak ve pohpohlamak almış başını gidiyor. Hâlbuki suç övenlerin, pohpohlayanların değil, onlara göz yumanlarındır. Dolaysıyla gereksiz ve aşırı övgü, çıkar ve menfaat amacı taşır.
Peygamber Efendimiz(s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Kardeşini yüzüne karşı övdüğün zaman sanki boğazına keskin bıçağı çalmış olursun."

Övülmekten neden bu kadar hoşlanıyoruz?
Genelde insanlar övülmekten çok hoşlanırlar, hatta övülünce kendilerini mutlu hissederler. Övülmeyi çok seviyoruz ama eleştirilmeye hiç tahammülümüz yok. Ya da başka bir ifade ile Eleştirilmeyi değil de "Padişahım çok yaşa" sözünü seviyoruz. Sevdiğimiz insanlara en büyük kötülük, onları hep övmek ve hatalarını hiç hatırlatmamaktır. Övgü, övülen şahsı kibre sokar. Kişi, gereksiz övüldüğü zaman sevinir, tembelleşir ve kendi nefsine mağlup olur.
Hz. Ali (r.a) övüldüğünü duyduğu zaman; “Allah'ım, bunların bilmedikleri kusurlarımı bağışla, bunların sözleri ile beni muaheze etme, onların sandıklarından beni daha hayırlı eyle." buyurmuştur.

Eleştirilmekten değil, övülmekten korkun!
Biliyorum hiç kimse eleştirilmekten hoşlanmıyor. Eleştirilmekten hoşlanmayanların başında ise siyasetçiler, yöneticiler ve patronlar geliyor. Çünkü eleştiri yoksa yaptığınız kayda değer hiç bir şeyde yoktur. Çoğumuz eleştiriden kaçınmak konusunda uzmanız. Göz önünde başarısız olmak yâda eleştirilmek iyi gelmediği için bunun olabileceği durumlardan kaçınmaya çalışırız. Ve eyleme geçmek yerine hareket halinde kalmakla yetinmenizin en büyük nedeni budur: başarısızlığı geciktirmek için hiç kimse, eleştirilmek, öğüt dinlemek ve yanlışlarını duymak istemiyor. Çocuklar bile. Eleştirilmek istemiyorsak, eleştirilmemizi gerektirecek şeyler yapmayalım. Eleştirmekle suçlamayı birbirine karıştırmayalım. Eleştiri kişiyi olgunlaştırır. Yanlışları görmeyi, doğruları devam ettirmeyi sağlar.

Başkalarının bizi eleştirmesinden neden korkuyoruz?
İnsanların bizi eleştireceğinden ve onlar tarafından reddedilmekten mi korkuyoruz?
Yoksa eleştirilince olumsuz yönlerimizin alay konusu olacağından mı korkuyoruz?
Eleştiri yıkıcı olmaz, eleştiri ne kazmadır, ne kürek, ne de dozer. Eleştiri yıkmak, kötülemek amacı ile yapılmaz. Eleştiri yapıcı da olmaz, eleştiri ne duvarcı ustasıdır ne fırıncı çırağı.
Eleştiriyi yergi olarak anlayan varsa vardır da, sayıları da az değildir, Eleştiriyi yergi olarak anlayandan ne köy olur, ne kasaba, ne tuğla olur nede kerpiç.

Yapılan eleştiriler hem olumlu olmalı, hem de yanlış algılanmamalı.
Öncelikle yapacağımız eleştiri asla karşımızdaki kişinin, kişiliğine yönelik olmamalı, onun hatalı davranışına yönelik olmalı! Çünkü kişiliğe yönelik yapılan eleştiriler saldırı olarak algılanır ve tepkiye neden olur, oysa yanlış davranışa yapılan eleştiri ise saldırı olarak algılanmaz. Toplum olarak eleştiriyi sevmeyen bir yapımız vardır. Eleştiri birçoğumuzun kulağına olumsuz gelen bir olgudur. Çoğu zaman eleştirileri şahsımıza yapılan bir saldırı olarak algılar ve yapılan eleştiri karşısında kendimizi savunma ihtiyacı duyarız. Eleştiri yaparken de gerçekçi ve ciddi olmak lazım. Unutmayalım ki! Çoğu insan sadece laf olsun diye eleştiri yapar. Örneğin kendisini sorgulayamayan, öz eleştiri yapamayan, hata yaparım diye korkan insanlar başkalarının getirdiği eleştirilere kızarlar. Eleştiri her zaman iyidir. Eleştiri kısır bir döngü içinde, polemiklere çanak tutmak değildir. Eleştirmeyi de, övmeyi de usulünce yapmak daha yerinde bir davranıştır.

Birilerine yaranmak için, bir çıkar sağlamak için övmeyelim. Bazen de eleştirelim.
Yanlışın olduğu yerde eleştiri olmalıdır. Yanlış eleştirilmiyorsa orada bir problem vardır.
Eleştirilerin, kin ve nefretle değil, sevgiyle, saygıyla yapılması dileği ile…
Bu yazımı özellikle her şeyi ben bilirim diyen, eleştirilmekten hoşlanmayan, korkan ve kulaklarını eleştirilere kapatmış kişilere ithaf ediyorum.