Şimdi diyeceksiniz ki, bu nasıl bir başlık! Peki, siz olsaydınız yazıya nasıl bir başlık seçerdiniz?

Yazının başlığı, okuyucunun dikkatini çeker ve konunun genel içeriğine göre seçilir. Okuyucu başlığı okuduğunda, okuyucuda merak uyandırır, hafızada iz bırakır. Bende merak uyandırsın hafızalarda iz bıraksın diye bu başlığı seçtim.
Geleneksel medyada yapılan haberler, verilen bilgiler sınırlı sayıda insana ulaşırken; dijital medya, sesini çok daha geniş kitlelere duyuruyor. Geleneksel medyanın dijital medyaya taşınmasıyla birlikte yeni şeyler öğrenmek için, daha çok bilgiye ulaşmak için, haber almak için gün içinde bizlerde sosyal medyada çok vakit geçiriyoruz. Yediden yetmişe hemen hemen hepimizin elinde akıllı bir telefon, sosyal medya mecralarında dolaşırken onlarca, yüzlerce, haber, bilgi ve görsel ile karşılaşıyoruz. Bunların bazıları çok da dikkate alınacak şeyler değil ama bazı paylaşımlarda ilginç, ders niteliğinde, hayata dair öğütler, kıssadan hisseler ve eğitici bilgiler veriyor.
Bu hafta onlardan birkaçını siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.
TIRAŞ;
Vaktiyle bir derviş berbere gidip, “Vur usturayı berber efendi,” der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak, “Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım,” diye bağırır. Dövene elsiz, sövene dilsiz" olan, halktan gelen, her şeyin haktan geldiğine inanan derviş sabreder fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: "kabak aşağı kabak yukarı".
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz bir kaç metre gitmiştir ki kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakarak sorar, “Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?” Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir, “Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın da bir sahibi var.
O gücenmiş olmalı!”
Ne demiş Yunus Emre,
“Olsun be aldırma yaradan yardır.
Sanma ki zalimin ettiği kârdır.
Mazlumun ahı indirir şahı.
Her şeyin bir vakti vardır.”
TEREYAĞI;
Yaşlı adamın eşi evde tereyağı yapıyordu. Kocası ise her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor onunla geçiniyorlardı. Bakkal adamın getirdiği tereyağını hiç tartmıyordu. Ancak bir gün “Acaba!” dedi ve adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu. 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve “Yarın geldiğinde bunun hesabını sorar bir daha da ondan alışveriş yapmam” dedi. Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı ile içeriye girdi. Bakkal sert bakışlarıyla, “Bir daha senden tereyağı almayacağım” dedi. Yaşlı adam üzülerek, “Efendim bir yanlışım mı oldu?” diye sordu. Bakkal, “Efendi senin bana verdiğin tereyağını tarttım 900 gram geldi, ayıp değil mi bu yaptığın” dedi. Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi ve “Efendim bizim terazimiz yok, sizden bir kilo şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz” diye cevap verdi. Bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı. Böyledir işte dünya. Kime ne ağırlıkta kıymet verirsen o ağırlıkta kıymet bulursun.
MUTLULUK;
“Nasıl bu kadar huzurlu ve mutlusun, yoksa çok mu zenginsin” dedi. “Evet, hem de çok zenginim” dedim. “Nelerin var yatın katın paran?” Güldüm, “Onlara sahip olmak mı zenginlik” dedim. “Başka ne olabilir ki!” dedi.
“Mesela ellerim tutuyor ayaklarım yürüyor, gözlerim görüyor, dilim dönüyor. Sevdiklerim var, sevenlerim var, ideallerim, kaygısız aşım ağrısız başım var. Kedim, müziklerim, şiirlerim, dualarım, dostlarım var. Aç açıkta değilim kendime yeteri kadarına sahibim. İyi insanları seven, kötüleri ret eden, kötülüğü lanetleyen bir yüreğim, sevgiyi saygıyı adabı bilen, vicdanıyla merhametiyle hareket eden şeytanlığa çalışmayan bir aklım var. Başka da bir şeyim yok bu dünya da, gerekte yok galiba fazlasına, ölümün her an gelme ihtimali olan bu hayatta, yetiyor bunlar bana. Ben kendimi hem mutlu hem içi huzurlu hem de zengin hissediyorum. Bunların olmadığı yerde para pul mal mülk olsa ne olur. Onlar sana bakar, sen onlara, hepsi o kadar” dedim.
İNTERNET;
Sosyal medyada çok zaman geçiriyoruz, çünkü sosyal medyayı sadece iletişimde kalmak için kullanmıyoruz. Sosyal medya eşittir internet oldu Dünyada 4,63 milyar sosyal medya kullanıcısı var ve Dünya nüfusunun %58’i sosyal medya kullanıyor. Yani Dünyadaki her 100 kişiden, 58’i sosyal medya kullanıyor. Günlük internet kullanımı 7 saat. Bunun 2,5 saati yani 3’te 1’i sosyal medyada geçiyor. Toplam internet kullanıcılarının ise %93’ü sosyal medya kullanıyor. Yani günümüzde internet eşittir sosyal medyadır diyebiliriz. Türkiye günde 8 saat ile en yüksek günlük internet kullanım süresi anlamında dünyada 13. sırada geliyor.
İnternet ve sosyal medyada boş yere vakit geçirmek yerine, daha bilinçli bir sosyal medya kullanıcısı ve bağımlı olmaktan uzak daha az zaman geçirmeniz dileklerim ile saygıyla kalınız.