“Rabbena, hep bana!” ya da “Nalıncı keseri gibi hep kendine yontmak!”

Bunlar sevimsiz ama önemli deyimlerdir. Yeri ve zamanı geldiğinde, kendine odaklanmış, menfaatinden başka bir şey düşünmeyen menfaatçi ve benmerkezci kişiler için kullanılır. Bu bağlamda, benlik duygusu, her şeye sahip olma arzusu, insanı yıpratan ve içten içe kemiren bir hastalık gibidir. İnsan sahip olduklarını unutarak elinde mevcut olanlarla yetinmek yerine, paylaşmak yerine “Daha yok mu?” “Rabbena, hep bana hep bana” diyorsa, toplumdan soyutlanır, toplumdan uzaklaşır ve yalnızlaşır. Hâlbuki paylaşmak ibadettir, bölüşmek ibadettir. Paylaşmayı ve elimizdekiler ile yetinmeyi bilmeliyiz. Ne kadar değiştik fark ediyor musunuz?

Tıpkı "Üzüm üzüme baka baka kararır." Misali. Hepimiz değişiyoruz çevremiz değişiyor, değişenleri görünce bizde değişiyoruz. Konu menfaat olunca gözümüzü de açıyoruz, kulağımızı da açıyoruz, elimizi de açıyoruz her şeyi mubah görüyoruz.

Sanki söz konusu menfaat ise gerisi teferruattır!

Bazen de istemem ayaklarında, “İstemiyorum yan cebime koy” diyoruz.

Hatta “İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara” diyerek birbirimizi istemeye teşvik ediyoruz. Unutmayın! “Her istediğini söyleyen, istemediğini de işitirmiş”.

Oh ne güzel eşeğe bin, öküzü önüne kat, bağın yolunu tut. Kim istemez ki eşeğe binip, öküzü önüne katıp, bağın yolunu tutmayı.

Mevlana’nın dostu, mürşidi, yoldaşı, büyük mutassavvuf Şems-i Tebrizi'nin Makâlât'ında anlatılan bir hikâye vardır bilirsiniz.

Vaizin biri, bir taraftan halka öğüt verirken, bir taraftan da onları evlenmeye teşvik ediyormuş. Bu sırada gencin biri ayağa kalkıp; -

“Ben garip bir adamım, bana bir kadın gerektir ki, evleneyim” demiş.

Vaiz yüzünü kadınlar tarafına çevirip:

- “Ey avratlar aranızda bu adamı isteyen var mı?” diye sorunca;

Kadının biri kalkıp;

- “Ben varım” demiş.

- “O halde ileri yürü, buraya gel” demiş vaiz.

“Aç yüzünü! Çünkü evlenmeden önce bir kere yüzünü görmek Peygamberin sünnetidir.”

Kadın yüzünü açmış. Vaiz erkeğe dönerek:

- “Bak yüzüne delikanlı! Beğendin mi?” diye sormuş.

- “Evet, gördüm ve beğendim” demiş genç.

Vaiz tekrar kadına dönerek:

- “Ey hatun kişi! Dünyalıktan neyin var? Deyince kadın:

- “Bir eşekçiğim var, su taşır, değirmene buğday götürür, odun taşır; bende ondan aldığım parayla geçinirim.” demiş.

- “Amaa” demiş vaiz. “Bu delikanlı, kişizade bir gence benziyor. Onurludur. Eşek sürücülüğü yapamaz.” Tekrar kadınlar tarafına dönerek;

- “Daha başka istekli var mı?” diye sormuş.

- “Var” demişler

O da evvelki gibi yürümüş ve yüzünü açmış. Delikanlı onu da “Beğendim” demiş.

-“Pekâlâ, senin neyin var?” diye sormuş vaiz.

- “Bir öküzüm var, kâh su çeker, kâh çift sürer, onun kazancıyla geçinirim” demiş kadın.

“Olmaz” demiş vaiz. “Bu genç onurlu birine benziyor. Öküz çobanlığı yapmak ona yakışmaz” diyerek;

- “Başka isteklisi yok mu aranız da?” diye tekrar sormuş kadınlara.

-“Var” demiş yine kadının biri. O da yürümüş ve yüzünü göstermiş. Bizim genç onu da beğenmiş.

-“Senin çeyizinde neyin var?” diye ona da sormuş vaiz.

-“Bir bağım var” demiş kadın.

Vaiz delikanlıya dönmüş ve:

-“Artık bunlardan birini seçmek sana düşer. Hangisi daha uygunsa onu kabul et” demiş.

Bizim delikanlı kulağını kaşımaya başlayınca vaiz biraz kızmış:

- “Hadi, çabuk ver kararını, hangisini istiyorsun?”

Delikanlı;

- “Hocam ben istiyorum ki eşeğe bineyim, öküzü önüme katayım, bağ yolunu tutayım.”

“ Evet, doğru ama sen de o kadar nazenin (Cilveli, oynak, şımarık) bir şey değilsin ki, her üçünü birden kafese koyasın!” dedi vaiz.

Hikâyenin sonu bu kadarla bitmiyor tabi ki.

Vaizde bizim gence işitmek istemediğini söylemiş vesselam!

Kaz gelecekse tavuğu esirgemiyoruz ama kaz gelmediyse tavuğu geri istiyoruz.

Eee “Kazın ayağı öyle değil” artık. Kimse elini verip de kolunu kaptırmıyor.

“Daha yok mu”- “Rabbena hep bana” diyenlere, yeri gelince elin adam lafı gediğine öyle koyuyor ki, seslerini soluklarını kesiyor.

Bu konuda ne demiş Mevlana;

“Keser gibi olma; hep bana, hep bana. Rende gibi olma; hep sana, hep sana. Testere gibi ol; hem sana, hem bana”.

Öyle ya candan cana fark var! Biri can, diğeri patlıcan!

“Rabbena hep bana, daha yok mu” diyenler;

Allah sizden razı olur mu bilemem ama halk sizden razı değil bilin istedim.