Türkiye, coğrafi konumu ve iklim çeşitliliği ile tarımsal üretim açısından avantajlı bir ülke. Üç farklı iklim tipiyle karşılaşılan bu topraklar, farklı tarım ürünlerinin yetişmesine olanak sağlarken, ülkemizi dünyada 19 tarım ürününün üretiminde ilk dört sıraya taşımaktadır.
Ancak bu zengin potansiyele rağmen, çiftçilerimizin tarımsal üretim sürecinde karşılaştıkları sorunlar, verimliliği ve sürdürülebilirliği tehdit ediyor. Çiftçilerimizin yaşadığı sorunlara dikkat çekmek, tarımın geleceği için kritik önem taşıyor.
Dikkat ederseniz son dönemde hem Türkiye’de hem de dünya genelinde çiftçiler, emeklerinin karşılığını alamadıkları gerekçesiyle protestolarını artırdı. Biz bir tarım ülkesiyiz evet. Ama neden çiftçimize gereken önemi vermiyor, onları her geçen yıl küstürüp tarımdan uzaklaştırıyoruz? Örneğin bu yıl açıklanan hububat fiyatlarına bir bakacak olursak aslında bu sorunun cevabını net bir şekilde görebiliriz. Ekmeklik buğday için ton başına 9.250 TL ve makarnalık buğday için 10.000 TL fiyat belirleyen TMO, arpa fiyatını ton başına 7.250 TL olarak belirlemişti. Prim hariç ekmeklik buğdayda % 12.1, makarnalık buğdayda % 11.1 ve arpada ise % 3.6 oranında artış yapılmıştı. İşte bu rakamlar her şeyi açıklar nitelikte. Son yıllarda tarım sektörü, özellikle mazot, gübre, tohum, ilaç gibi temel girdilerin maliyetindeki artışla boğuşmaktadır. Çiftçiler, artan bu maliyetler karşısında zorlanmakta ve kâr oranları giderek daralmaktadır. Özellikle ithal girdilere bağımlı olunan alanlarda döviz kurlarındaki dalgalanmalar, çiftçileri doğrudan etkiliyor. Girdi fiyatlarındaki bu artış, tarımsal üretimde sürdürülebilirliği riske atarken, ürün maliyetlerini de artırıyor. Peki, bu girdi maliyetleri bu kadar artmışken hububat eken çiftçimizin tamamen zarar olarak adlandırdığı üretime devam etmesini nasıl bekleyeceğiz? Mesela ekmeğe yapılan zam konusunda fırıncılar un fiyatlarının artışını gerekçe gösterirken çiftçimizin artan maliyetler karşısındaki çaresizliği neden görülmüyor?
Dönüp dolaşıp aynı soruları sormaya devam edeceğim ama tarım ülkesi olan Türkiye’de tarım politikamız neden çiftçiden yana değil? Diğer taraftan çiftçinin tarlada 5 TL’ye sattığı ürün neden bizim soframıza 50 TL’ye geliyor? Üretici ve tüketicinin memnun olmadığı aracıların kazandığı bir sisteme neden müdahale edilmiyor? Bu sorular artarak devam ederken biz gelelim çiftçilerimizin temel sorunlarına ve çözüm önerilerine.
Tarımda devlet destekleri, çiftçilerin üretim maliyetlerini dengelemek ve tarımın sürdürülebilirliğini sağlamak açısından önemli. Ancak mevcut desteklerin yetersizliği ve zamanında ödenmemesi, çiftçilerin finansal sıkıntılarını derinleştiriyor. Çiftçiler, destekleme politikalarının daha kapsayıcı ve zamanında olmasını talep ediyor. Ayrıca, teşviklerin belirli ürünler üzerinde yoğunlaşması yerine, geniş bir yelpazede uygulanması gerektiği de sıkça dile getiriliyor.
Çiftçiler, ürettikleri ürünleri pazara sunmakta da ciddi zorluklar yaşıyor. Özellikle küçük ölçekli çiftçiler, ürünlerini doğrudan pazara ulaştırmakta zorluk çekiyor. Aracıların sayısının fazla olması, çiftçilerin elde ettiği geliri azaltıyor ve tüketiciye ulaşan ürünlerin fiyatını yükseltiyor. Lojistik ve depolama alanında yaşanan yetersizlikler, ürünlerin ziyan olmasına neden olabiliyor. Bu da hem çiftçiye hem de ülke ekonomisine büyük zarar veriyor.
Tarım politikalarının sık sık değişmesi ve uzun vadeli stratejilerin olmaması, çiftçilerin belirsizlik içinde kalmasına neden oluyor. Tarım sektörü, yıllık planlamalarla yönetilmeye çalışıldığında, çiftçiler uzun vadeli yatırım ve planlamalar yapamıyor. Tarımın stratejik bir sektör olarak ele alınıp uzun vadeli politikaların oluşturulması, sektörde istikrarın sağlanması adına elzemdir.
İklim değişikliği, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de tarımsal üretimi tehdit ediyor. Özellikle son yıllarda yaşanan kuraklık, şiddetli yağışlar ve sel felaketleri, tarım alanlarında ciddi zararlar doğurdu. Çiftçiler, bu doğal afetler karşısında korumasız kalmakta ve zararlarını karşılamakta güçlük çekmektedir. Bu noktada, tarımsal sigorta sistemlerinin güçlendirilmesi ve çiftçilerin iklim değişikliği konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşıyor.
Kırsal kesimde genç nüfusun tarımdan uzaklaşarak büyük şehirlere göç etmesi, tarım sektöründe yaşlanan bir nüfusa neden oluyor. Tarımsal üretimde gençlerin rolünün artması, sektörde yenilikçi yöntemlerin uygulanmasını ve sürdürülebilirliğin sağlanmasını kolaylaştıracaktır. Bu nedenle, genç çiftçilerin desteklenmesi, tarımın geleceği için kritik önem taşımaktadır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ!
Yerli üretim gübre, tohum ve ilaç kullanımını artırarak, çiftçilerin ithal girdilere olan bağımlılığı azaltılabilir. Ayrıca mazot desteğinin artırılması da çiftçilerin maliyetlerini dengeleyecektir.
Tarımsal sulama sistemlerinin modernleştirilmesi, su kaynaklarının verimli kullanılmasına ve kuraklıkla mücadeleye katkı sağlayacaktır.
Çiftçilerin ürünlerini doğrudan pazara sunabileceği kooperatiflerin desteklenmesi, aracılık maliyetlerini azaltarak çiftçilerin gelirini artırabilir.
Devletin tarımsal destekleme politikaları, daha geniş kapsamlı ve zamanında olmalı. Çiftçilere uzun vadeli kredi imkânları sunulmalıdır.
Genç nüfusun tarıma yönlendirilmesi için eğitim programları ve teşvikler artırılmalı, genç çiftçilere yönelik özel destek programları geliştirilmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin tarımsal üretim açısından sahip olduğu potansiyeli tam anlamıyla kullanabilmesi için çiftçilerin karşılaştığı sorunların çözümü büyük önem taşıyor. Tarım sektörünün desteklenmesi, hem ülkemizin gıda güvenliği açısından hem de ekonominin sürdürülebilirliği için hayati bir öneme sahiptir. Çiftçilerin sorunlarına kulak vererek, tarımda daha güçlü bir gelecek inşa etmek mümkün olacaktır.
Hepinize iyi insanlar diliyorum.
Haftaya görüşmek dileğiyle…