Yazmak bazen bir iç döküş, bazen bir serzeniş. Yazmak bende her zaman güzel hisler, anılar bırakıyor.

Oturup neden yazdığımı düşündüğümde mutlu oluyorum, iyi ki yazmışım diyorum. Bu yazımı da kimse üzerine almasın herkes payına düşeni alsın ve bu kısa iç döküş yazımı okuyan bütün okurlarıma sonsuz teşekkürler, saygılar, sevgiler.
Malumunuz olduğu üzere, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) yerleştirme sonuçları açıklandı. Öğrenciler başarıları doğrultusunda, tercihlerini yaptılar hangi üniversiteyi, hangi fakülteyi kazandıkları da belli oldu, kayıtlarını da yaptırdılar. Üniversitelerin açılmasına da sayılı günler kaldı. Dedikten sonra bu haftaki yazımda konu ve gündem ile alakalı biri yaşanmış gerçek hikâye,  biride kıssadan hisse olmak üzere iki anekdot anlatacağım. Belki bizleri biraz düşündürecek ama hepimiz bu “kıssa”lardan “hisse” alırız diye düşünüyorum. Biz millet olarak hepimiz böyleyiz. Kara gün dostuyuz. Vefa nedir biliriz.

İşte yapılan iyiliklerin karşılıksız kalmayacağını anlatan gerçek bir hikâye.
Üniversite’ye yeni başlamıştı. Ekonomik durumu iyi değildi. Ailesi elinden geleni yapsa da yeteri kadar para gönderemiyordu.
Mühendislik okuyordu. Çok acıktı, çarşıda bir lokantaya girdi;
"Az kuru alabilir miyim? " dedi.
Lokantacı halini anladı.
Ağzına kadar dolu bir tabak kuru, bir de pilav getirdi.
Parasına gelince, sadece az kuru parası aldı. Talebe her gün "az" dedi; lokantacı çook verdi.
Yıllar geçti, okul bitti.
Yıllar daha da geçti. Talebe işi gücü yerinde zengin bir mühendis oldu.
Aklına bir gün "az kuru" geldi. Atladı, okuduğu şehre gitti. Çarşıda lokantanın olduğu yere geldiğinde baktı ki lokanta yok. Hemen esnafa sordu:
- Buradaki lokanta nerede, sahibi nerede?
Esnaf, "Lokanta kapandı, amca da az aşağıda oturuyor" dedi.
Tarif ettiler. Talebe gitti evi buldu. Kapıyı çaldı.
Amca kapıyı açtı.
-Buyurun.
- Amca ben yıllar evvel burada okudum. Hep az istedim, sen çook verirdin.
Amca talebeyi hatırlamadı.
O her talebeye öyle yapardı.
"Hatırlamadım oğlum, yıllar oldu" dedi.
Talebe, "Burada oturuyorsun galiba, ev senin mi amca" dedi?
Amca, "Yok oğlum kira, hanım ben idare ediyoruz" dedi.

Talebe, "Peki" dedi ve gitti ev sahibini buldu.
Evi satın alacak kadar zengindi ve alıp amcaya verdi.

Üstüne hatırı sayılır bir miktar para da bıraktı.
Amca, "Aman oğlum ne yaptın?

Ne gerek vardı bu kadarına?" dedi.
Talebe:
- Amca, senin az kurun olmasaydı ben aç yatar, aç kalkardım. Belki okulu bile bitiremezdim. Şimdi öyle zenginim ki! İnan benim sana verdiğim, senin bana verdiğinden daha değersiz.
Sen hakkını helal et, o bana yeter." Sarıldılar, ağladılar.
Ahh insanlık. İşte Rabbim dilerse az kuruya bir ev ikram bile eder. Yeter ki candan olsun. Cenabı ALLAH cömerttir. Cömert olanı sever. Cömertlere selam olsun.


Kıssamız ise mazlumların duası!
Köyün birinde yağmur yağmadığı için, kuraklık baş göstermiş ve bundan dolayı köylüler çok muzdarip olmuşlar üzülmüşler.
Ne yapsalar, ne etseler bunun bir çaresini bulamamışlar.
Bir gün köyün ortasında bir Derviş’in gelip geçtiğini gören köylüler, Derviş’in yolunu kesip ona bu arzu hallerini anlatmışlar,
Derviş‘de, oradaki köylülerle beraber, köyü gezmeye çıkmış
Kırık dökük bir evin önünde durmuş ve kapıyı çalmış.
İçeriden üstü başı yırtık ve ayağında ayakkabısı olmayan iki kız çocuğu, bir de kendinden geçmiş bir anneye rastlamışlar.
Derviş çocuklara sormuş?
Siz Allah’a ne diye, nasıl dua ediyorsunuz?
Çocuklar yağmur yağmaması için dua ediyoruz, çünkü ayakkabımız elbisemiz yok demişler.
Bu seferde yaşlı anneye dönüp, ey anneciğim siz Allah’a nasıl dua ediyorsunuz diye sormuş?
Ben de Allah’a yağmur yağmasın diye dua ediyorum demiş.
Neden öyle dua ediyorsun diye sorduklarında!
Görmüyor musun içine girdiğim evimin çatısı yok, çadırdan geçen suda başıma akıyor çocukların üstüne akıyor görmez misin ey Derviş demişler.
O zaman halka dönmüş Derviş şöyle söylemiş!
Önce bu çatısı olmayan evde yaşayan annenin duası ve ayakkabısı olmayan çocukların duasını alın. Onların bedduasını almayın, duasına ortak olun.
Sizinle aynı duayı yapsınlar, Allah’tan rahmet olarak yağmur alırsınız demiş ve Derviş oradan ayrılmış.
Bize mazlumun duasını almak öğretildi. İşte o dualar bizi ayakta tutuyor. Bu konuda Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: Mazlumun duası; misafirin duası; babanın çocuğuna duası."(Tirmizi).
Unutmayalım ki hiçbir iyilik karşılıksız kalmaz, biz fark etmeden bir gün gelir bizi bulur.

Dertlilerin, hastaların, gariplerin, mazlumların, yolcuların, ana ve babanın duasını almak dileğiyle.