Son yıllarda ülkemizde ve dünyada suç oranlarında kayda değer bir artış yaşanıyor. Hırsızlık, cinayet, dolandırıcılık, şiddet ve istismar vakaları neredeyse her gün haberlerde karşımıza çıkıyor. Peki, toplumdaki suç oranlarının neden bu kadar arttığını hiç düşündünüz mü? Suçların yalnızca bireysel değil, toplumsal dinamikler tarafından da şekillendiğini unutmamak gerek. Bu köşe yazısında, suç oranlarının artışına neden olan başlıca faktörleri ele alacağız.
Türkiye, Diyarbakır’da vahşi bir cinayete kurban giden 8 yaşındaki Narin’in üzüntüsüyle kahrolurken Kahramanmaraş’ta gelen 29 yaşındaki Mesut Kazancı’nın bir bardak su istedi diye hunharca dövülerek öldürülmesi olayı karşısında yine büyük şok yaşadı. Bu iki acı olayın üstüne Tekirdağ’dan gelen ve adeta herkesin tüylerini diken diken eden haberle resmen dehşeti yaşadı. Tekirdağ'da kaldırıldığı hastanede darp ve cinsel istismara uğradığı ortaya çıkan 2 yaşındaki Sıla bebeğin üzüntüsü ile kahroldu. Her gün sosyal medyadan, televizyonlarda ve gazetelerden bu tarz acı haberleri görerek derin ıstıraplara boğuluyoruz. Bu elim olaylar medyaya yansıyanlar. Bir de yansımayanlar var. Bütün bu yaşananlar toplumumuzun nereye gittiğini, bir kez daha sorgulamamız gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Peki ne oldu da toplum bu kadar vicdansız ve cani olabildi? Sorarsanız psikolojileri bozuktu, cevabı ile karşılaşıyorsunuz. “Peki psikolojiler neden bozuldu?” bu soruya cevap aramak gerekmez mi? Türk toplumu ne zaman bu kadar duyarsız ve cani bireyleri içinde barındırmaya başladı? Sanırım bütün bu yaşanan olumsuzlukları çok yönlü bir şekilde ele almak gerekir. Lakin önce toplumda yitirilen 3 S’yi konuşmamız şart. Yani sevgi, saygı ve samimiyet. Bu 3 kavramın olmadığı toplumlarda suç unsurları her geçen gün artıyor. Sevgiyi, saygıyı ve samimiyeti kaybettiğimiz gün toplum değerleri de kaybolmuştur.
Sevgi, insan ilişkilerinin en güçlü bağını oluşturur. İster aile içinde, ister toplumun geniş katmanlarında olsun, sevgi eksikliği insanları birbirinden uzaklaştırır. Sevgi; anlayışı, empatiyi, yardımlaşmayı beraberinde getirir. Ancak günümüzde bu kavram giderek yıpranıyor. İnsanlar birbirine karşı daha az şefkat gösteriyor, birbirlerinin acılarına karşı duyarsızlaşıyor. Kendi çıkarlarımız uğruna, başkalarının yaşamlarına zarar vermekten çekinmiyoruz. Oysa sevgi, bir toplumun en sağlam yapı taşıdır. Sevginin olduğu yerde, insanlar birbirine karşı daha hoşgörülü ve anlayışlıdır. Toplumdaki şiddetin artışının altında, sevginin kaybının büyük bir payı var.
Saygı, bir toplumun huzur ve düzen içinde yaşayabilmesi için olmazsa olmazdır. Her birey, başkalarının varlığına, haklarına ve sınırlarına saygı göstermelidir. Ancak ne yazık ki, günümüzde saygı kavramı da giderek aşınıyor. İnsanlar birbirlerine karşı saygısızca davranıyor, hak ihlallerinde bulunuyor. Sokakta, trafikte, iş yerinde ya da sosyal medya ortamında, saygıdan uzak davranışlar sergilemek sıradan hale geldi. Saygının olmadığı bir toplumda, bireyler arasındaki çatışmalar artar, adalet duygusu zayıflar. Saygıyı yitirdiğimizde, toplumda güvenin yerini korku alır ve bu da bireylerin suça eğilimlerini artırır.
Samimiyet, insan ilişkilerinde dürüstlük ve içtenlikle hareket etmek demektir. Ancak, samimiyetin yerini çoğu zaman yapaylık ve riyakârlık almış durumda. İnsanlar çıkarları doğrultusunda hareket ediyor, gerçek duygularını saklıyor ve ilişkilerde şeffaflık kayboluyor. Samimiyetin olmadığı bir ortamda, güven duygusu da zedelenir. Güvenin kaybolduğu yerde ise insanlar birbirine karşı daha fazla kötülük düşünmeye, rekabet etmeye ve zarar vermeye başlar. Samimiyetin eksik olduğu toplumlarda, bireyler arasındaki bağlar kopar ve insanlar yalnızlaşır. Bu yalnızlık, bireyleri hem psikolojik açıdan zayıflatır hem de toplumsal suçlara eğilimli hale getirir.
Sevgi, saygı ve samimiyet gibi temel değerleri kaybettiğimizde, aslında toplumun bütün değerlerini de yitirmiş oluruz. İnsanların birbirine güvenmediği, birbirine karşı empati geliştiremediği, çıkar çatışmalarının ve şiddetin ön planda olduğu bir ortamda, bireyler suça daha yatkın hale gelir. Toplumda suç oranlarının artışı, sadece bireysel bozulmaların değil, bu temel değerlerin kaybının bir sonucudur.
Toplumu yeniden inşa etmek, güvenli ve huzurlu bir yaşam ortamı sağlamak için öncelikle bu üç temel değeri geri kazanmalıyız. Sevgi, saygı ve samimiyetin olmadığı bir toplumda, insanlık duygusu zayıflar ve suç unsurları her geçen gün artar. Sevginin, saygının ve samimiyetin hakim olduğu bir toplumda ise insanlar birbirine daha bağlı, daha hoşgörülü ve daha barışçıl olur.
Toplumumuzun geleceği, bu değerleri yeniden hatırlayıp, içselleştirebilmemize bağlıdır. Hem bireyler hem de toplum olarak daha sevgi dolu, daha saygılı ve daha samimi bir yaşam inşa etmek, toplumdaki birçok sorunun çözümünün anahtarı olacaktır.
Gelelim toplumdaki suç oranının artmasında etkili olan diğer faktörlere. Bu faktörleri de bazı başlıklar altında toplayacağım.
1. Ekonomik Zorluklar ve Yoksulluk
Ekonomik zorluklar ve yoksulluk, suç oranlarının artmasında en önemli nedenlerden biridir. İşsizlik, düşük gelir düzeyi, adaletsiz gelir dağılımı gibi faktörler, bireyleri suça iten güçlü motivasyonlar arasında yer alır. İnsanlar, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığında, hayatta kalma mücadelesi içinde yasa dışı yolları tercih edebilir. Özellikle gelir adaletsizliği arttıkça, toplumun farklı kesimleri arasındaki eşitsizlik suç eğilimlerini besler.
2. Eğitim Eksikliği
Eğitim, bireylerin toplumsal kuralları ve değerleri öğrenmesinde kritik bir rol oynar. Ancak, eğitim seviyesinin düşük olduğu toplumlarda suç oranlarının daha yüksek olduğunu görüyoruz. Yetersiz eğitim, bireylerin doğruyu yanlıştan ayırt etme yetisini zayıflatır. Aynı zamanda, eğitimsizlik, sosyal hareketliliği engeller ve bireylerin daha iyi bir yaşam kurma şansını azaltır. Sonuç olarak, insanlar eğitim fırsatlarından yoksun kaldığında suç örgütlerine veya yasa dışı faaliyetlere daha yatkın hale gelir.
3. Aile Yapısının Zayıflaması
Aile, toplumun en küçük ve en önemli yapı taşıdır. Ancak günümüzde, aile yapılarında gözle görülür bir zayıflama var. Boşanma oranlarının artması, aile içi şiddet ve çatışmalar, çocukların sağlıklı bir aile ortamında yetişmesini zorlaştırıyor. Çocuklukta yaşanan travmalar, ilerleyen yıllarda bireylerin suça karışma olasılığını artırabiliyor. Aile içi bağların zayıf olduğu, sevgi ve desteğin eksik olduğu ortamlarda büyüyen bireyler, dış dünyada suça daha kolay yönelebiliyor.
4. Psikolojik ve Ruhsal Sorunlar
Toplumda ruhsal sorunlar yaşayan bireylerin sayısındaki artış da suç oranlarının yükselmesinde etkili bir faktördür. Depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu gibi ruhsal rahatsızlıklar, bireylerin mantıklı düşünme ve karar verme yetilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle, ruhsal destek hizmetlerine erişimin kısıtlı olduğu veya bu tür sorunların toplum tarafından damgalandığı yerlerde, bireyler şiddete ve suça yönelme riski taşır.
5. Medya ve Sosyal Medyanın Etkisi
Medya ve sosyal medya, bireylerin davranışlarını şekillendiren önemli bir güç haline geldi. Televizyon, film ve internet ortamında sıkça şiddet içerikli görsellerle karşılaşan bireyler, bu tür davranışları normalleştirme eğiliminde olabilirler. Aynı zamanda, sosyal medya üzerinden yayılan nefret söylemleri, provokasyonlar ve yanlış bilgiler, toplumsal huzuru bozabilir ve bireyleri suça yönlendirebilir.
6. Hukuk ve Adalet Sistemine Güvensizlik
Toplumdaki suç oranlarının artışında, hukuk ve adalet sisteminin rolü büyüktür. Cezaların caydırıcı olması, davaların hızlı bir şekilde görülmesi toplumun adaletin sağlandığına inanması çok önemlidir.. Suç işleyen bireylerin yeterince cezalandırılmadığını gören insanlar, aynı suçu işlemeyecek cesareti kendilerinde daha kolay bir şekilde bulabilirler.
7. Toplumsal Değerlerin Aşınması
Toplumda sevgi, saygı ve dayanışma gibi temel değerlerin zayıflaması, suçların artmasına zemin hazırlıyor. Bireyler arasında empati kurma yetisinin azalması, toplumsal bağların zayıflaması ve bireyselcilik anlayışının ön plana çıkması, insanları daha bencil ve saldırgan hale getiriyor. Toplumun ahlaki değerlerini kaybetmesi, bireylerin etik sınırlarını aşarak suç işlemelerini kolaylaştırıyor.
8. Uyuşturucu ve Alkol Bağımlılığı
Madde bağımlılığı da suç oranlarının artışında önemli bir faktördür. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, bireylerin davranışlarını kontrol etme yetilerini zayıflatırken, onları yasa dışı faaliyetlere ve şiddete daha yatkın hale getirir. Uyuşturucu madde satışı ve kullanımı, birçok suçun temelini oluştururken, bağımlı bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak için suça karıştığı da bilinmektedir.
Sonuç olarak toplumda suç oranlarının artışı, tek bir nedene bağlı olmayan, karmaşık bir sorundur. Ekonomik sıkıntılar, eğitimsizlik, aile yapısındaki zayıflama, psikolojik sorunlar ve toplumsal değerlerdeki erozyon, bu sorunun başlıca nedenleri arasında yer alır. Suç oranlarının düşürülmesi için sadece bireysel çözümler değil, aynı zamanda toplumsal reformlar da gereklidir. Eğitimde iyileştirmeler yapılmalı, adalet sistemi güçlendirilmeli, ekonomik eşitsizliklerle mücadele edilmeli ve toplumun temel değerleri yeniden inşa edilmelidir. Aksi takdirde, suç oranlarındaki bu artış, daha büyük sosyal sorunlara yol açacaktır.
Hepinize iyi insanlar…