Tarih, ülkemizde hemen herkesin üzerinde fikir yürütebildiği, iddiada bulunabildiği uzmanı olduğu ikinci alanı, tarihçilik ise ikinci işi gibi gözüküyor. Hemen herkes tarihi konular üzerinde görüş bildiriyor, değerlendirme yapıyor. Ama tarih kitapları ne hikmetse aşk romanları kadar satmıyor.
Elbette tarihçiliği ve tarih kitaplarının satmamasını ön plana çıkaracak değilim. Ama tarihçi olduğunu iddia edenlerin, tarih kitaplarını yazdıklarını savunanların ülkemizde toplumun milli ve manevi değerlerini hiçe saydıklarını görmüyor da değiliz. Öyle ki koca koca adamlar tuğla kalınlığında kitaplar yazıp yazdıklarını da medyanın her kademesiyle (tv, radyo, sosyal medya) yayıyorlar. İşin kötü tarafı zaten kitap okuma oranın çok düşük olduğu ülkemizde, okuyup araştırmayan kitlelerin duyduklarıyla hareket etmeleri maalesef tamiri ve telafisi güç hatalara sebebiyet veriyor. Youtube’a yüklenen 3-4 dakikalık bir videoyu izleyip Osmanlı padişahlarına hakaret eden güruhlar, Facebook’ta gördüğü 5 dakikalık bir video ile Cumhuriyete ve Devletin kurucusuna ağza alınmayacak sözler sarf edenler türediler ve tarih alanında uzman kesiliyorlar. Twitter’da birbirlerini tanımayan insanlar takip ettikleri birkaç şarlatanın paylaşımında birbirlerine, toplumun değerlerine, milletin tarihinin bir bölümüne galiz küfürler halinde yorumlar yaparak dahil oluyor. Velhasıl kendi tarihine sövüyor! Sözde savunduğu tarih tezine aynı toplum içerisinden başkalarının sövmesine sebep oluyor. Tartışmayı başlatan şarlatanlar için ise yapılan yorumların, söylenilen sözlerin ve yapılan sövgülerin sosyal medyadaki takipçi sayısı, satılan yanlı kitaplarının sayısı dışında bir önemi yok.
Buraya kadar her şey normal gözükebilir. Ama işin bir başka yönü daha var. Nasıl ki Türkiye’de gerek Cumhuriyet dönemi gerekse daha önceki Osmanlı dönemiyle ilgili yapılan yalan yanlış yayınlar, üretilen bilgiler sadece Türkiye’deki insanları yanlış yönlendirmiyor. İnternetle birlikte dünya çok küçüldü. Artık kitaplar hızla yabancı dillere çevriliyor. Paylaşılan videolar alt yazılı olarak veya farklı dillere çevirisi yapılarak tüm dünyaya yayılıyor. Sosyal medya dünyanın hemen her yerinde aktif olarak kullanılıyor. Dolayısıyla yayılan yanlış bilgiler öncelikli olarak tarihimiz ve kültürümüzün dışarıda yanlış öğrenilmesine ve yanlış anlaşılmasına neden oluyor. Siyasi fikre, politik yaklaşıma göre oluşturulmaya çalışılan, uydurularak yazılan tarih gerçekmiş gibi tüm dünyada yayılır hale geliyor. Velhasıl şarlatanların sövdüğü tarihimiz ile ilgili işin aslını araştırma ve öğrenme imkânı olmayan, kısa bir video ile yönlendirilen kitleler, Türkler ve tarihi hakkında yalan yanlış bilgiler ediniyorlar. Bu da zaman içerisinde Türk tarihinin önemli olaylarıyla dünya kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine ve Türk tarihi aleyhine kararların çıkmasına neden oluyor. Türk tarihini bilmeyen kendi ülkemizdeki gençlerin bile ecdadına sövdüğüne maalesef rastlıyoruz.
1915 Tehcir Olayını Ermeni Diasporası tüm dünya çok farklı argümanlar kullanarak “Ermeni katliamı” olarak yansıtıyor, dünya devletlerinin parlamentolarında Türkiye’yi ve Osmanlı’yı suçlayan Türk tarihiyle ilgili kararlar aldırıyor.
Balkanlarda, Kafkaslarda ve Ortadoğu’da Türklerin gönül coğrafyası olarak adlandırdığı, ortak tarihimizin olduğu yerlerde ise Türkleri katliamcı, sömürgeci olarak lanse eden vakıflar, dernekler, siyasi partiler sözde tarihçilerin yalanlarını kullanarak Türkiye düşmanlığı ve Türk tarihini karalama kampanyalarını yürütüyorlar.
Son zamanlarda Suudi Arabistan başta olmak üzere Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletler, Türk düşmanlığını yaymak, Osmanlının sömürgeci olarak algılanmasını sağlamak için devlet politikaları geliştiriyorlar. Son günlerde Arap devletleri tarafından bu meyilde Osmanlı karşıtı filmler finanse ediliyor. Osmanlıyı kötüleyen, tarihimize söven dizi filmler yaptırılıyor. “Ateş Krallıkları” adlı dizi 40 milyon dolarlık bir bütçeye sahip ve bu bütçe Arap şeyhler ve prensler tarafından destekleniyor. Dizinin amacı Osmanlıyı işgalci göstermek. Diğer taraftan Arap dünyasının en etkili yayın organı MBC, Türk tarihini anlatan, Osmanlı tarihini işleyen dizilerin yayınlamasını durduruyor. Türklerin Araplarla tekrar İslam çizgisinde birleşmesini istemeyen Lawrence’nin yolundan ilerleyen İngiliz yönetmenler ki bunlardan en ünlüleri İngiliz Peter Webber, İngiliz devletinin bugün bölgedeki kültürel dezenformasyon faaliyetlerini yürütmeye devam ediyor. Tabi buna Mısırlı senarist ve yazar Muhammed Süleyman gibi çok sayıda Türk düşmanı da destek veriyor. Halklar nezdinde Türklerle Arapların, Boşnakların, Arnavutların, Makedonların, Kosovalıların arasındaki yakınlaşmayı, Türk devletleri arasındaki iyi ilişkileri baltalamak için bugünün en etkili silahı olan medyayı ve internet üzerinden sosyal medyayı çok iyi derecede kullanıyorlar.
Çöl Kraliçesi filmi de bir başka açıdan ele alınmalı. Werner Herzog tarafından yazılan ve yönetilen bu film de de görünürde Türk sömürüsüne karşı zafer kazanan Arap kahramanlar övülüyor. Gerçekte ise Osmanlının sömürgeci olduğundan, Türklerin yenilebileceğinden, Türklerin katliamcı olduğundan dem vuruluyor. Velhasıl bu adamlar, gerçek tarihi değil içimizdeki şarlatanların da ürettikleri yalan tarihi filmlerle, dizilerle dünya kamuoyunda ülkemize karşı operasyon çekiyorlar.
“Zulüm 1453’te başladı!” diyen zihniyetle, Sultan II. Abdülhamid’e “Kızıl Sultan” diyenin ve Atatürk’e ailesi üzerinden, icraatları üzerinden hakaret eden hatta “Ben çok şey söyleyeceğim ama 5816 numaralı kanun beni bağlıyor” diyen şarlatanların hepsi aynı noktalara hizmet ediyor, hedeflerinde ise sadece ve sadece Türk Milleti ve Türk tarihi var. Bunun adı ise tarih değil, yapılan tarihçilik değil düpedüz İhanettir…
Velhasıl çocuklarımızı ve gençlerimizi tarih diye anlatılan, yazılan safsatalardan, tarihçi diye ortaya çıkan şarlatanlardan korumalıyız. Türk tarihinin anlatımında sosyal medyayı kullanımı hususunda devlet politikası geliştirmeliyiz. TTK başta olmak üzere resmî kurumlar ciddi çalışmalar yapmalıdır. Üniversitelerin tarih bölümleri, inkılap tarihi kürsüleri sosyal medya tarihçiliği üzerine öğrencilerini iyi yetiştirmeli. Kültür Bakanlığı gerçeğe uygun tarihi film, belgesel ve dizi yapan şirketleri desteklemelidir. Tarihimizi anlatan yayınlar titizlikle incelenip yayınına ondan sonra müsaade etmeli, ilmi çerçevede doğruyu yazanlar ise desteklenmelidir. Tarih alanında yapılan çalışmaları STK’lar başta olmak üzere kim yapıyorsa yakından takip edilmelidir.
Netice itibariyle tarihe sahip çıkmanın geleceğe sahip çıkmak olduğunu bilmeliyiz.