Bu konuda, bu kadar açık ve net bir Ayet-i Kerime var iken.
Kimileri, fiziki yapısı, güzelliği, boyu-posu ile övünür.
Kimileri, malı- mülkü, soyu-sopu, atı-arabası ile övünür.
Kimileri ise işgal ettiği makamı, mevkii, unvanı ile övünür.
Hâlbuki bunların hepsi gelip geçicidir hiç kimseye yâr olmaz.
Dünya fanidir, baki değildir. İnsan ömrü de ilânihaye değildir.
Dünyanın fani kazançlarıyla şımaranlar, başkalarına tepeden bakanlar,
Musalla taşında konduğumuzda güzel, zengin makam sahibi niyetine demeyecekler, er kişi veya hatun kişi niyetine diyecekler.
Kuru kuruya övünmek, kendimizi başkalarından üstün görmek, kusur aramak, karşımızdaki insanları küçümsemek, hiçbir yarar sağlamadığı gibi haddimizi bilememenin de birinci sebebidir.
İnsafla bakıp söyleyin.
Sizin çevrenizde de haddini bilmeyen, kendini öven, Kaf Dağında gezenler var mı?
Evet, bazı kibirli, kendini beğenmiş lüzumsuz insanlar var der gibisiniz.
Kendini sıklıkla öven insana güven olmaz.
Güven ortadan kalktığı zaman da itibar kalmaz.
Herkesin yeryüzünde kendisine göre bir değeri vardır.
Bırakalım kendimizi övmeyi yaptıklarımızla, başarılarımızla başkaları övsün bizleri.
Şunu unutmayalım ki;
“Övünerek yaşayanlar, dövünerek ölürler.”
Bakın övünenler için İmam-ı Buharî Hazretleri’nin şu sözü ne kadar yerindedir;
“Kendini övmek, rüzgârla karın doyurmaya benzer.”
Kendimizi överken başkalarını küçümsemeyelim.
İnsanları küçümsemek, hor görmek kadar çirkin bir davranış biçimi yoktur.
İnsan, ne büyüktür ne de küçük insan yalnızca insandır.
Hepimiz yaratılanız, hepimiz insanız ve bunu hiç bir zaman unutmayalım…
Küçümsenen insanlar yaşadıkları olumsuz hisleri asla unutmazlar.
Hafızamız o hisleri unutmamayı seçer.
Kendimizi ne kadar zorlarsak da o hisler aklımızın bir köşesine kazınırlar.
Zaman geçip gider.
Söylediklerimiz unutulur.
Yaptıklarımız hatırlanmayabilir.
Şimdi bir alıntı yapacağım, okuyalım ve almamız gereken dersi alalım.
Bu olay 14 Ekim 1998 de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiş ve gerçekten çok ibretlik bir olay.
Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.
Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.
Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:
"Çok özür dilerim geciktim. Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu. 'Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz' dedi ve bu izni verdi."
Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:
"Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor."
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.
O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:
"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar."
Hikâyedeki gibi hor görülen kendisi olup dışlanabilir küçük düşebilir.
Ne diyelim yüce Allah bizleri kibirle ve gururla yaşayanlardan etmesin, kibir ve gururla yaşayanları da ıslah etsin.
Hepimiz insanız! Yeter ki insan olduğumuzu unutmayalım!