Adını bilmediğimiz ya da asla öğrenemeyeceğimiz milyonlarca çocuk, hiç tanımadığı bu dünyadan koparılıyor. Narinler, Müslimeler, Ceylinler, Ecrinler, Irmaklar, İkra’lar… Her biri, daha hayatın başındayken, bu karanlığın kurbanı oluyor. Bir de yüreklerimizi parçalayan Gazze’deki çocuklar var; sadece oynayıp gülmeleri gereken yaşta savaşın, acının, yıkımın göbeğinde kayboluyorlar.
“Narin” kelimesini düşündüğümde aklıma yalnızca güzellik gelir. Zarafeti, inceliği, bir çiçeğin yaprağındaki naifliği simgeler. Türkçeye Farsçadan geçmiş, aslında Moğolcadan gelen bu kelime, saf güzellik ve inceliği ifade eder. Ama ne yazık ki o kadar narin çocukların adı acı ve vahşetle anılıyor. Narin bir çocuğun adını; kötülüğün, şiddetin, zalimliğin yanına koyarken yüreğimiz titriyor. Bu güzellik, bu saflık böyle karanlık bir sona layık olamazdı. 8 yaşında bir çocuk ölmemeli. 8 yaşında bir çocuk, sabah erkenden uyanıp okula gitmeli, arkadaşlarıyla oynayıp hayal kurmalı. Ama Narin ve onun gibi nice çocuk, ne yazık ki bu en temel haklarından mahrum bırakıldı. Yaşama hakkı, neşe hakkı, sevgi ve şefkat görme hakkı elinden alındı.
Acı gerçek şu ki; yalnızca bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerinde minik bedenler toprağa veriliyor. Türkiye’de de, Gazze’de de, Afrika’da da, dünyanın dört bir yanında çocuklar, bu karanlık dünyanın kurbanı oluyor. Ve her çocuk öldüğünde, sadece bir can kaybedilmiyor. Onlarla birlikte insanlık da ölüyor. Her bir çocuk vahşice katledildiğinde, insanlığın biraz daha karardığını, biraz daha umudunu yitirdiğini hissediyoruz.
Çocuklar dünyayı renklendiren, hayatı güzelleştiren en saf varlıklardır. Her birinin gülüşü, insanlığa umut olmalıydı. Ama maalesef, o gülüşleri bile bizden çaldılar. Gözyaşlarımız, içimizde büyüyen koca bir acıya dönüşüyor. Artık o çocukların sesini duyuramıyoruz. Koca bir dünya, sessizce bu katliamlara göz yumuyor. “Bir çocuk güldüğünde dünya güzelleşir” demişler. Ama o çocukların gülüşleri artık yok. Onların yokluğu, insanlığın çöküşü demektir.
Her ölümle birlikte kaybolan sadece o masum çocuklar değil; insanlığın vicdanı, merhameti de bir parça daha eksiliyor. Narin’in, Müslime’nin, Ceylin’in, Ecrin’in, Irmak’ın ve daha nice çocuğun yaşam hakları ellerinden alındı. Biz de onların arkasından çaresizce bakarken, bu dünyada adaletin, merhametin, insanlığın yok olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bu dünyada çocuklar yaşamalıydı, hayal kurmalıydı, gülmeliydi. Ama bu karanlık dünyada, onlara bile izin verilmiyor.
Dünya çok kötü bir yer haline geldi. Artık kötülüğün karanlığı her yere sinmiş durumda. Bu karanlık, masum çocukların bile üzerine çökmüş. Onların acı dolu sonları, dünyanın ne kadar vahşi ve acımasız bir yer olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Ve ne yazık ki, biz bu kötülüğe karşı elimizden bir şey gelmeden çaresizce izliyoruz.
Ama asla unutmamalıyız ki, bu karanlığın içinde bile bir umut ışığı yanmalı. O da bizim vicdanımız, insanlığımız olmalı. Bir çocuk daha toprağa verilmesin diye, bir çocuğun daha gözyaşı dökülmesin diye bu dünyayı değiştirmeliyiz. Çünkü onlar sadece çocuklar değil; geleceğimiz, umudumuz, insanlığımızın en saf hali. Kayıplarımız büyük, acımız tarifsiz. Allah rahmet eylesin.