Kahramanmaraş, Hatay, Malatya ve Adıyaman’da büyük yıkıma neden olan bu felaketin ardından bölgedeki insanlar ve işletmeler hâlâ toparlanmaya çalışıyor. Ekonomiye maliyeti 100 milyar doları aşan bu büyük yıkımın yaraları sarılmaya devam ediliyor ancak bu süreç, sadece fiziksel yeniden inşayı değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal yapıların da yeniden oluşturulmasını gerektiriyor. Bu noktada, 31 Ağustos 2024 tarihinde sona erecek olan mücbir sebep halinin uzatılması, yalnızca bir ekonomik önlem değil, aynı zamanda insani bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.
Deprem felaketinin ardından geçen sürede, bölgede faaliyet gösteren işletmeler ve bireyler büyük zorluklarla mücadele etmeye devam ediyor. Yapısal hasarlar, altyapı sorunları ve iş gücü kayıpları, bu işletmelerin normal faaliyetlerine dönmelerini zorlaştırıyor. Mücbir sebep hali süresince ertelenen vergi ve SGK primlerinin ödeme zamanı yaklaştıkça, bu yüklerin bölge ekonomisi üzerindeki etkisi de giderek artıyor. Eğer mücbir sebep hali uzatılmazsa, bu yükler altında ezilen işletmelerin ayakta kalması neredeyse imkânsız hale gelebilir.
Mücbir sebep halinin uzatılması, işletmelere toparlanmaları için daha fazla zaman tanıyacaktır. Bu süre zarfında, mali yüklerin hafifletilmesi, işletmelerin yeniden yapılanma ve normal faaliyetlerine dönme süreçlerini hızlandıracaktır. Ayrıca, borçların taksitlendirilmesi ve teminat şartlarının esnetilmesi, bölgedeki işletmelerin üzerindeki finansal baskıyı azaltacaktır. Bu tür ekonomik destekler, işletmelerin hem ayakta kalmasını sağlayacak hem de bölgedeki ekonomik aktivitenin yeniden canlanmasına katkıda bulunacaktır.
Deprem bölgesindeki sosyal yapı, ekonomik yapının yanı sıra büyük bir darbe aldı. Toplumsal dayanışma, bu tür felaketler sonrasında hayati bir önem taşır. Ancak, ekonomik baskıların artması, bu dayanışmayı zayıflatabilir. Mücbir sebep halinin uzatılması, toplumsal dayanışmayı ve bölge halkının birbirine destek olma çabasını güçlendirecektir.
Vergi ve prim ödemeleri gibi mali yükümlülüklerin ertelenmesi, ailelerin ve bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılamalarına daha fazla odaklanmalarını sağlayacaktır. Bu, özellikle düşük gelirli aileler için kritik bir destek olacaktır. Ayrıca, sosyal hizmetlerin ve yardımların daha etkili bir şekilde dağıtılması için devletin bölgedeki varlığını ve desteğini sürdürmesi gerekmektedir. Bu tür destekler, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal istikrarın korunması açısından da büyük önem taşır.
Mücbir sebep halinin uzatılması, bölgenin normalleşme sürecine daha sağlıklı bir geçiş yapmasına da katkı sağlayacaktır. Ekonomik ve sosyal yapıların yeniden inşa edilmesi, zaman alacak bir süreçtir ve bu süreçte devlet desteği kritik bir rol oynamaktadır. Mücbir sebep halinin sona ermesi, bölgedeki işletmelerin ve bireylerin üzerindeki yükleri artıracak, bu da normalleşme sürecini geciktirecektir.
Bölgedeki işletmelerin ve bireylerin, vergi ve SGK primleri gibi mali yükümlülüklerle başa çıkabilecekleri bir duruma gelmeden önce, bu tür desteklerin devam etmesi gereklidir. Aksi takdirde, ekonomik kriz derinleşebilir ve bu da sosyal sorunların artmasına neden olabilir. Dolayısıyla, mücbir sebep halinin uzatılması, sadece ekonomik bir önlem değil, aynı zamanda sosyal bir zorunluluktur.
Deprem bölgesinde mücbir sebep halinin uzatılması, sadece bir ekonomik önlem değil, aynı zamanda sosyal bir zorunluluktur. Devletin, bu zor dönemde vatandaşlarının yanında olduğunu göstermesi, hem ekonomik toparlanma hem de toplumsal dayanışma açısından büyük önem taşımaktadır. Bu süreçte, mücbir sebep halinin uzatılması, bölgenin yeniden ayağa kalkması için gereken zaman ve desteği sağlayacaktır.
Toparlanmaya çalışan bir bölge için bu uzatma, hayati bir nefes alma süresi olarak değerlendirilmelidir. Böylece, hem ekonomik hem de sosyal anlamda daha sağlam bir temel üzerinde yeniden inşa çalışmaları sürdürülebilir ve deprem bölgesi, geleceğe daha umutla bakabilir. Devletin ve toplumun bu konuda alacağı kararlar, sadece bugünü değil, geleceği de şekillendirecektir. Bu yüzden, mücbir sebep halinin uzatılması konusunda atılacak adımlar, bölgenin geleceği için hayati öneme sahiptir.