Merhaba değerli okurlar, bu hafta köşemde sizlere hayatın aslında matematikten oluştuğunu ancak matematiğin hayat olmadığını anlatmaya çalışacağım.

Dünya sistemi muhteşem bir matematik üzerine kurulmuştur. Her ne kadar rakamlarla olan kısmından okul yıllarımızda yaka silksek de tecrübeler ve yaşanmışlıkların her seferinde burnumuzun dibinde bitirdiği bu ot, bizi gerçekliğin o derin kuyusunda yalnız bırakmamaktadır.

Buna en bariz örneği; Isaac Newton’un “Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri” adını verdiği kitabındaki önermelerle verebiliriz.

Isaac Newton kitabında verdiği basit bir önermede zaman kavramını bakın nasıl açıklıyor: “Mutlak, gerçek ve matematiksel zaman, kendinden ve kendi doğasından başka hiçbir dış etkene bağlı olmadan, hiç değişmeden akar; ona, süre de denebilir. Göreli, görünüşte ve gündelik zaman, hareket sayesinde sürenin dışsal ve duyulur ölçüsünü verir ve yaygın olarak gerçek zamanın yerine kullanılır; saat, gün, ay ve yıl gibi.”

Aslında konumuz matematiğin felsefe ile anlaşılır hale getirilmesinden ziyade, felsefeyi açıklamak üzere matematikten umduğumuz medetin tam anlamıyla görevini tamamlayamamasıydı.

Felsefeden uzaklaşıp; matematiği de şöyle bir köşeye bırakarak, aslında anlatmak istediğimiz konuya yavaşça bir sokulalım.

“Hayat bir matematiktir fakat matematik bir hayat değildir.

Dört işlem üzerinden gidelim; toplama, çıkarma, çarpma ve bölme. Yani hayatın dört tane işlemden ibaret olduğunu savunup filozof havalarında sizlere düşündüğüm şeyleri kabul ettirme uğraşına girmeyeceğim. Ancak dört işlemle açıklanan gerçekleri de anlatmaktan geri bırakamam kendimi.

Başarı kavramından yola çıkarak toplama işleminin olaya nasıl dâhil olduğundan bahsedelim.

Başarılı insanlar genelde hayatlarında belirli konularda düzen sağlamış ve bu düzeni başarıları sayesinde, gelecek sorunlara karşı bir kalkan olarak kullanırlar. Başarının insanı topladığı gerçeğini cebimize şöyle bir koyalım.

Peki ya başarısızlık? O da başarının tam aksine insanı çıkarır yani eksiltir. Hayatlarında sürekli başarısız olmuş insanlara dikkat edin. Eksilerek ilerleyen hayatları mutlaka gözünüzden kaçmamıştır. Tabi bu süreklilik arz eden bir durum da değil. Başarısızlığın seyrini başarı ile değiştirmek de mümkün. Olsun biz yine de çıkarma işlemini de koyalım cebimize, toplama işleminin yanına.

Kuşkusuz hayata fazlasıyla etki eden bir unsur da aşk. Çarpma işlemi konusunda bu unsurdan destek almamızda bir sakınca görmüyorum. Aşk insanı çarpar, hem de öyle bir çarpar ki yüzme bildiğinizi iddia ettiğiniz hatta dalgıçlık taslayıp girdiğiniz bir su birikintisinde bile boğulursunuz da ruhunuz duymaz. Çarpma işlemini de koyduk mu cebe? Devam edelim o zaman.

Ne kaldı geriye dörtten? Ayrılık… Yanlış oldu sanırım, kendinizi G.O.R.A filmindeki Arif Işık karakterinin doğada bulunan dört element nedir sorusuna verdiği cevap “Ateş, su, toprak, tahta!” etkisinden kurtardıysanız devam edelim.
Evet, kesinlikle haklısınız dörtten geriye kalan: “Bölme!”

Ayrılınca bölünür insan, paramparça olur. Hatta öylesine parçalanır ki buna bölme diyemezsiniz. Çünkü bölme işleminde bölünen, bölen, bölüm ve hatta kalan terimleri olmak zorundadır. Oysa ayrılıkta bu unsurların bir tanesine bile rastlayamazsınız. Çünkü ayrılık insanı bölmekten ziyade parçalar.

Uzun lafın kısası olmaz ama biz yine de noktayı bir yere koymak için konuyu şöyle bir toparlayalım. Hayat mükemmel bir matematik üzerine kurulmuştur. Başarı insanı toparlar, diri tutar. Başarısızlıksa daima eksiltir. Âşık olan insan çarpılır, lâl olur. Ayrılınca bölünür desek de parçalanır aslında. Konuyu daha da iyi anlamak için Rumi’den bir sözle belirleyelim o çok merak ettiğimiz noktamızın yerini.

"Aşk etinden topuğuna kadar işlemiş bir nasırdır.
Ya canın acıya acıya adım atacaksın ya da canını acıta acıta söküp atacaksın.
Her iki yolda da, tek bir gerçek olacak.
Canın çok ama çok yanacak. "
Rumi