İnsanların gönüllerini kazanmak varken, sırtını sıvazlayıp, ruhunu okşamak varken onları hiçe sayarak dışlayarak, asık yüzümüz ile hiç seçim kazanılabilir mi? İsmimizin önündeki unvanları insanların önüne aşılmaz bir duvar olarak koyarak zengin, fakir ayırımı yaparak, garip gurebaya sırtımızı dönüp yüzümüzü çevirerek hiç seçim kazanılabilir mi? Partili partisiz herhangi bir seçmen bir ümit ile yanımıza gelip derdini anlatmaya çalıştığında “müsait değilim” diyerek savuşturursak, hiç seçim kazanılabilir mi? Seçmene karşı ulaşılmaz bir dağ olursak ne seçim kazanabiliriz nede gönül. Burada senaryo yazmıyorum. Hepimizin yaşadıklarını ve gördüklerini yazıyorum, bunların hepsi gerçek.
Hepimiz biliriz ve takdir ederiz ki;
İnsanlara tepeden bakarak, küçümseyerek, kendimizi üstün görerek ileriye gidemeyiz olduğumuz yerde oyalanır durur kalırız. Siyasette kızmak, darılmak, gönül kırmak hiç olmaz. Siyasetteki sorunlar sabır ve fedakârlık ile çözülür. Çünkü siyaset kişisel hırs ve ikbal işi değil memleketin geleceğini değiştirmek ve dönüştürmek işidir.
Gerek gazeteci, gerekse siyasi kimliğimiz ile seçim sürecinde yeri geldi sokağın nabzını tuttuk, yeri geldi seçmenlerle sohbet ettik fikirlerini sorduk serzenişlerini, sitemlerini, kırgınlıklarını ve dargınlıklarını dinledik.
Peki, ne diyordu sandığa gidecek olan seçmen hangi serzenişlerde bulunuyordu. Sadece bir örnek vereyim. Bütün Anadolu’da olduğu gibi Memleketimiz Elbistan’da da seçmenler kendilerine dokunulmasını istiyorlardı, tepeden bakılmamasını istiyorlardı. Hele, hele asık suratlı siyasetçi hiç istemiyorlardı!
Üzülerek, ifade edeyim ki;
Ne yazarsak yazalım herkes bildiğini okuyor ve burnundan kıl aldırmıyor! Şu gerçeği hiç biz zaman unutmayalım! Zaman herkese hak ettiği değeri verecektir.
Artık geriye değil ileriye bakmalıyız.
Örtbas etmekle bir yere varılmıyor.
Yalan ve iftira ile bir yere varılmıyor.
Nefret söylemi ile bir yere varılmıyor.
Başkalarının ayağını kaydırmakla bir yere varılmıyor.
Hele, hele inatla ve dayatma ile hiçbir yere varılmıyor.
Hangi televizyon kanalını açsak, hangi gazete sayfasını çevirsek, hangi internet sitesine girsek gündem hep aynı kazanılan ve kaybedilen seçimler konuşuluyor. Bir tarafta seçimi kazanıp mazbatasını alıp sevinenler, bir tarafta ise seçimi kaybedip üzülenler var. Seçimin ne demek olduğunu ancak sandığa giren bilir, kazanan bilir, kaybeden bilir. Öyle dışarıdan görüldüğü gibi değildir.
Ziya Paşa’nın dediği gibi;
"Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde"
"İnsanın aynası işidir¸ lâfa bakılmaz;
Bir kişinin aklının seviyesi¸ yaptığı işte görünür."
Bu memleket için, Elbistan için, yazmaya devam!
Önemli olan,”tarihe not düşmek” değil midir?
Bu yazdıklarım hiçbiri “hariçten gazel okumak” değil!
Bilakis hayatın ve siyasetin gerçekleri, gün gelir, anlaşılır!
Velhasılı, başarı bir günde gelmiyor, gerçek başarıya ulaşmak için uzun bir yola hazır olmalı ve yola çıkmadan önce de hazırlığımızı iyi yapmalıyız. Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişmeyen, sorumluluklarının bilincinde olanlara, selam olsun!
Yazımı güzel ve özlü bir sözle noktalıyorum.
Mevlana’ya sormuşlar;
– O kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin?
Mevlana şu cevabı vermiş;
–Haddimi bilirim.
Peki, seçmenin cevabı ne oldu;
Haddini bilmeyene haddini bildirmek oldu.
Bu vesileyle bir daha altını çizerek söylemek istiyorum ;
Şahsi menfaat ve ikbalini düşünmeyen sadece ve sadece memleketini düşünen, yeni seçilen Belediye Başkanlarımızı, Meclis üyelerimizi ve mahalle muhtarlarımızı tebrik ediyor, başarılar diliyorum.